Dünyanın başlangıcında, Peleus ve Thetis’in düğünü sırasında çıkan tartışmada tanrıçalar arasında güzellik yarışması yapılmasına karar verildi. En güzel tanrıçalar Hera, Athena ve Aphrodite arasında bir yarışma yapıldı. Bu yarışmaya Troya kralı Priamos’un oğlu Paris'in hakem olarak atanmasına karar verildi. Paris Aphrodite’in, Sparta kralı Menelaos’un güzeller güzeli eşi Helena’yı kendisine vaat etmesi üzerine en güzel tanrıça olarak Aphrodite’i seçti. Bundan böyle Aphrodite mitolojide en güzel tanrıça, aşkın tanrıçası olarak anılacaktı. O kadar güzeldi ki tanrılara ve insanlara fısıldayarak sesleniyor ve onları kandırabiliyordu. Tanrıça’nın yanında bir süre sonra Aşk tanrısı Eros görülmeye başladı. Böylece güzellik ve aşkın birlikteliğini oluşturdular. Kimi anlatımlara göre ise tanrıça Kıbrıs adasının açıklarında, köpüklerin içinden doğarak dünyaya gelmiş ve bir dönem kadınların koruyucu tanrıçası olarak anılmıştır.
İlk defa heykeltıraş Praksiteles tarafından tanrıçanın Knidos’taki tapınağı için bir heykeli yapılmıştır. Heykel halk arasında o kadar meşhur olmuştur ki heykeli görenler tanrıça karşısında adeta büyülenip aşık olmuşlardır. Hatta denizcilerin heykeli görebilmek için yollarını değiştirip Knidos kentine gelip heykeli gördükleri de anlatılmaktadır. Roma dönemine geldiğimizde tanrıçanın adı Venüs oldu ve Romalılar tanrıçayı ana tanrıça olarak ilan ettiler.
Doğu mitolojisinde Aphrodite’i doğurganlık tanrıçası Astarte ve İnanna ile bir tuttular. Bunun dışında tanrıça aşk ve güzelliğin uyumu, savaş ve siyaseti de temsil etmiştir.
Aphrodite’in Hephaistos ile evlilik yapmış ve Kıbrıs'ta ise Adonis ile birlikte anılmıştır. Tanrıçanın, güzelliği nedeniyle her zaman heykelleri yapılmış ve kadının güzelliğinin bir simgesi olmuştur.
Prof. Dr. Murat ÇEKİLMEZ
Aydın Adnan Menderes Üniversitesi
İnsan ve Toplum Bilimleri Fakültesi
Arkeoloji Bölümü Klasik Arkeoloji Anabilim Dalı
mcekilmez@adu.edu.tr